Yüzyıllarca süren yokluklar, yenilgiler, geri çekilmeler sonunda ana yurdunda namusunu korumak için tüm varlığıyla savaşmasıdır. 10 milyonluk bir milletin genciyle, yaşlısıyla, çoluğuyla çocuğuyla, kadınıyla, erkeğine hayatından vazgeçmesidir.
Çanakkale, Anadolu’nun cefakâr analarının evlatlarının saçına kına yakarak vatana feda ettiği kutsal savaşın adıdır. Ellerinde kitap olması gereken 13-14 yaşındaki çocukların eline silahlarını alarak savaşmaya koştuğu yerdir. O yer ki eğer kaybedilirse bir imparatorluğun, hatta bir milletin sonunu getirecek yerdir. O yer ki Anadolu insanının namusunu koruyan son kapıdır. Son kaledir.
Çanakkale, iki dakika sonra öleceğini bildiğin halde ölümü umursamadan Allah’a zafer için dua etmektir. Vatanı için, çocuğu için, eşi için, milleti için hayatından vazgeçen isimsiz kahramanların destanıdır. İsimsiz, kefensiz, mezarsız yüz binlerce kahramanın öyküsüdür.
Çanakkale, Türk’ün Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in sırt sırta vererek savaştığı yerdir. Tüm etnik kimliklerin, mezheplerin ortadan kalkarak tek vücut olan bir milletin hayat mücadelesidir. Bu mücadelede Kürt de vardır. Laz da vardır. Türk’te vardır. Hepsi yan yana, aynı siperde, aynı tastan çorba içerek vatanları için savaştılar. Hem de hayatlarını hiçe sayarak… Geleceklerinden vazgeçerek…
Çanakkale, Seyit Onbaşı’nın, Yahya Çavuş’un, Ezine’li Yahya’nın ve ismini bilmediğimiz yüz binlerce Anadolu evladının yırtık üniformalarıyla batıya verdiği derstir. Eğer bir milletin inanırsa hiçbir kuvvetin yenemeyeceğinin ispatıdır. Söz konusu vatansa, gerisinin teferruat olduğunun dünyaya ilanıdır.
Çanakkale, oğlunu, eşini savaşa yollayan yüz binlerce Anadolu kadınının duasıdır. Evladını kaybeden anaların ağıdıdır. Ağıtlar, Türkçedir, Kürtçedir, Lazcadır ama evlat acısı aynıdır. Şehit anası olmanın verdiği gurur ve acı aynıdır. Onlar, vatan için oğullarından kocalarından vazgeçtiler. Analar evlatlarına ”ölmeden dönersen hakkımı helal etmem” dediler. Git, şehit ol ama vatanı kurtarmadan dönme dediler. Onlar da yola çıkarken analarına, kadınlarına verdikleri sözü tuttular. Gittiler, savaştılar, şehit oldular ama asla geri dönmeyi düşünmediler.
Çanakkale bir milletin yeniden uyanışıdır. Yüzyıllar boyunca batının ayakları altında ezilen, yok edilmek istenen bir milletin isyan ateşidir. O ateş ki Çanakkale’den tüm yurda yayılmış, doğusundan batısına, kuzeyinde güneyine memleketin her köşesinde aynı ruh hissedilmiştir. Bu ruh, Kurtuluş savaşını kazandıran, Cumhuriyet’i kuran ruhtur. Bu ruh, bağımsızlığa susamış bir milletin ruhudur.
Çanakkale deniz mavisi gözleriyle askerlerine bakarak ”Size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen bir komutanın tarih sahnesine çıkışıdır. 34 yaşında genç, dinamik, vatan aşkıyla dolu bir yarbayın askerlerine ölümü emredecek kadar net kararlılığıdır. 4 yıl sonra Samsun’a ayak bastığında da yüreğinde Çanakkale ruhu vardır. Bu kez tüm milletine ”Ya İstiklal Ya Ölüm” diye seslenecektir. Bu komutanın ismi Mustafa Kemal’dir. Çanakkale demek Mustafa Kemal’in ortaya çıkışı demektir.
Çanakkale, bağımsızlığın adıdır, yokluk içinde varlık mücadelesidir. Toprağın altında yatan yüz binlerce vatan evladının kahramanlık destanıdır, anaların ağıdıdır, Seyit Onbaşıdır, Yahya Çavuştur, 57. Alaydır, Hüseyin Avni beydir. Türk’ün Kürd’ün Laz’ın tek yumruk olmasıdır.
ÇANAKKALE TÜRK MİLLETİNİN KANIYLA YAZDIĞI BAĞIMSIZLIK DESTANIDIR. MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİNİN İSTİKLAL İÇİN ŞEHİT OLMASIDIR
Barış Atagün