Dünkü yazımı, "şimdi Ülkücü gibi düşünmemiz gerekiyor" diye bitirmiştim. Ne kastettiğimi anlatabilmek için kaldığım yerden devam edeyim:
     Ülkücülerin, duyguları mantıktan, idealleri akıldan, manayı maddeden, milletin takdirini kazanmayı para kazanmaktan üstün tutmak gibi ortak özellikleri vardır.
     Ancak olaylara verdiğimiz tepki, yaradılışımıza ve karakterimize bağlı olarak farklılıklar göstermektedir. Bu da gayet tabii bir durumdur. Ancak!..
     "Beş parmağın beşi bir olmaz" gibi görünse de; aslında bütün vücudumuz hücre yapısı ve hayatta kalma iradesi bakımından birdir.
     Bu biyolojik kaideye bu, ortak özelliğe biz "ülkücü gibi düşünmek ve davranmak" diyebiliriz. 
     Son zamanlarda internette iletişimde bulunduğumuz yabancılara mahsus bazı hal ve tavırlar bizim kardeşlerimizi de etkiliyor.
     Bu yüzden de bazı kardeşlerimizin, fevri olarak verdiği tepkiler, "Ülkücü düşünce ve davranışın" dışına çıkabiliyor.
     Mesela: Ülkücülükte "kutsal isyan" diye bir kavram yoktur. Neden yoktur?. Böyle genç kulaklara hoş gelen bir davranışın yaygınlaşması halinde isyan edenlerle etmeyenler birbirini kırar, sonra Ülkücü, Ülkücüye kılıç kaldırır da onun için yoktur.
     Ülkücü, Teşkilat kurallarının tanzim etmediği konularda Türk töresine göre hareket eder.
     Töre ve adabın olmadığı yerde Ülkücülük olmaz! "Büyük küçüğü sevecek, küçük büyüğü sayacaktır!"
     "Ülkücü gibi düşünmek" böyle bir şeydir. Ahmet Hakan böyle düşünemez. Sabahattin Önkibar bunu bilmez.
      Ülkücülerin bölünerek kavga etmesi, hiç bir Ülkücünün kabul edemeyeceği bir cinnet halidir.
     Ortalık durulana, olay anlaşılana kadar, ortada cinayet bile olsa, asla kendi Ülküdaşından taviz vermez!..
     Peki niye liderden taviz veriyoruz; onu trollerin önüne atıyoruz, isyanlarla elini zayıflatıyoruz?
     7 Haziran'dan sonra Devlet Bey ne yapmıştır?
     Önce Meclis Başkanlığında gündeme getirilen sonra da AKP'yi iktidardan düşürme hayalleri arasında zikredilen: "% 60'lık muhalif blok" tezgâhını bozarak "Yeni CHP" ile "Öcalan HDP'si"nin 1978'den sonra yeniden iktidara gelme umudunu önlemiştir.
     Günde iki üç şehit verdiğimiz "78 Solu"nun karakterini hatırlayanlar, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaklardır.
     Başbuğumuzun halefi, bu kontra hamlesiyle Türkiye'nin % 40'la iktidara tırmanan bir "Türkiye Solu-Kürdistan Solu" sarmalına girmesini önlemiştir.
     Bu "birinci hayır" MHP'nin 46 yıllık ruhuna ve misyonuna uygun, şuurlu bir hayırdır. Medyanın şımarttığı dünkü çocuklar bu işlerden anlamazlar.
     Ve işte seçimden üç gün sonra PKK: "CHP'yi HDP'yle birleşmeye" çağırmakta, Demirtaş "CHP yönetimine" yüklenmektedir. Bu iki partinin birleşmesi hayal değildir ve bu durumda ortaya çıkacak siyasi yapının tümüyle bir "Dersim partisi" olacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.
     Sol'un % 40'lık oy potansiyeli olan bir Sosyalist çatı altında toplandığını gören muhafazakâr seçmen, "küçük sağcı parti"yi bir bölünme unsuru olarak göreceğinden AKP'deki konumunu muhafaza edecektir. Bu da MHP'nin küçülmesi ve giderek yok olması demektir.
     Başka ne yapmıştır Devlet Bey?
     Deniliyor ki; "4 ilkeyi hiç konuşmasaydı. Madem ki onlar istemiyordu, koalisyonu biz isteseydik de AKP suçlu olsaydı!.."
     Adamların koalisyon kurmaya niyetleri yoktu ve biz de bunu biliyorduk.
     Haydi şimdi Ülkücü gibi düşünelim:
     AKP, koalisyonu "bakanlıklarda anlaşamadık" veya "Bahçeli bize soğuk çay içirdi" diye bozsaydı; ilkesiz bir MHP'nin "Cumhuriyet'e 'reklam arası' diyen bir hırsızla" her konuda anlaşmış; menfaatte anlaşamamış bir MHP'nin, yolsuzdan zılgıt yemiş, masasından kovulmuş, terslenmiş, eli havada kalmış bir MHP'nin seçmeni olmak, daha mı muteber bir Ülkücülük olacaktı?
     Sonuç yine değişmeyecek, propaganda bu kez, "MHP kan istedi biz barış istedik; o yüzden anlaşamadık" edebiyatı üzerinden yapılacaktı!
     Devlet bey, 7 Haziran'a girerken de 1 Kasım'a gelirken de doğrusunu yapmıştır. Şunları, bizim gibi onun da gördüğünden eminim:
     Erdoğan'ın "paralel" olayını çözüp de Bilal'i Sümeyye'yi emniyete almadan iktidarı "sandıkla devretmeye" niyeti yoktur.
     Devlet bey oyunun farkındadır. Ülkücüler de iktidar hesabını rakibin son 10 yılda kazandığı "parti devleti" konumuna göre yeniden yapmalıdır.
     MHP liderinin belirleneceği yer, holding, cemaat veya havuz medyası değil, her türlü etki ve baskıdan uzak, "Ülkücü iradeyle" toplanacak olan MHP Kurultaylarıdır.
     Kendine güveni ve iddiası olan Ülkücünün, adap ve usul çerçevesinde Kurultaya hazırlanması da geleneği henüz oluşmamış, demokratik bir haktır.
     Ülkücüler "Ülkücü gibi düşünmek" birbirlerine karşı daha sevgili ve saygılı olmak zorundadır.
     Üstümüzden partizan F16'lar geçerken, motoru rölantide bağırttırıp; garajı dumana boğmanın, zafere bir katkısı yoktur!