Şu yaşıma geldim, ben hayatımda böyle utanmadım. Üstelik de utanılacak bir şey yapmadığım halde; karşımdakinin yerine!

***

Malum, Sarıkamış Harekâtı’nın 100. Yılı dolayısıyla düzenlenen  “Asrın Yürüyüşü”ne katılmak üzere son birkaç günü Kars’ta geçirdim. Ama iştirak ettiğim daha ziyade  “asrın rezaleti” olarak tanımlanabilecek bir şeydi. Bir  “ben” cilik, bir
ötekileştirme, bir ayrımcılık...
Vallahi bu ülkeye yazık!

***

Sarıkamış şehitlerinin Türkiye’de  “konuşulur”  hale gelmesinde, Allahuekber Dağları’na uzanan çetin coğrafyanın Bayrak Tepe’nin, Kızıl Çubuk’un da bir Gelibolu, bir Conkbayırı, bir Alçıtepe, bir Namazgâh Tabyası gibi ziyaretgâha dönüşmesinde en büyük pay sahiplerinden biri Prof. Dr. Bingür Sönmez ise, diğeri de onun araladığı kapıyı biraz daha zorlayan, Türk Dünyası’nın dört bir yanından davet ettiği temsilciler, akademisyenler, siyasiler, gençlerle birlikte, şehitlikte eksi 20 derecelerde tuttukları “Saygı Nöbeti”yle Serhat Boyları Derneği’ydi.

Skandal 1:

Derneğin her yıl nöbet için kurduğu “Türk Otağı” bu yıl Sarıkamış’taki tören alanına alınmadı. Dahası, dalga geçer gibi Kızılay çadırlarının, kardan heykelin, devasa yıldız zeminin bulunduğu alandan ayrı bir tarafa, caddenin öte yanına atıldı!
Yolun diğer tarafında, şehitleri anmak üzere Sarıkamış’a gelen kimsenin uğrayamayacağı, tam kuş uçmaz, kervan geçmez konumunda bir alana atılan otağın hali aynen Türk’ün memleketteki hali gibiydi; sahipsiz, bir başına...
Durum böyle olunca, Dernek Başkanı Muharrem Yıldız organizasyon komitesini protesto ederek, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz’ın yolladığı, yani ülkenin ta bir ucundan gelen çadırı söktürdü ve nöbeti Sarıkamışlı bir esnafın Türk Otağı formunda düzenlediği köfteci tezgahına taşıdı!
Evet evet yanlış duymadınız... Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kars Valiliği ve Sarıkamış Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği programda, gelenekselleşen saygı nöbetinin tutulduğu ve sırf bu milli duyguyu paylaşmak üzere Azerbaycan, Gürcistan, Kırgızistan, Ahıska, Türkmenistan, Kerkük gibi Türk ellerinden gelen misafirlerin ağırlandığı çadıra “yer olmadığı”  için, bir köfteci tezgahına sığındık, önünde ateşimizi yaktık, marşlarımız, dualarımızla, öz yurdumuzda  “sığıntı” gibi anabildik şehitlerimizi.
Aynı şekilde “bütün oteller kapandı” gerekçesiyle, yine “sığıntı” gibi boş bulduğumuz yerde, şehitlerimiz gibi koyun koyuna ağırlayabildik misafirlerimizi.
“Biz” derken bir kurum, kuruluşla özdeşleştirmiyorum kendimi; Türk Milleti adına yazıyorum bu satırları, söyleyin Allah aşkına Sarıkamış’ın “biz”den başka sahibi olabilir mi?
Ha “siyasi rant” hevesiyle, sahiplenmeye kalkanı olur ama önceki gün Kızıl Çubuk’taki gibi olur onların da akıbeti?

***

Kızıl Çubuk’ta olan ne mi?

Skandal 2:

İzmir, Bursa, İstanbul, Bayburt, Iğdır, Yalova; ülkenin her yanından gelen vardı, Sarıkamış Şehitleri’nin ruhunu hissetmek için 0’ın altında, buz gibi havada, karları yara kara yürümeye gelenler arasında. Otobüslerle saatler süren yolculuk sonunda sabahın erken saatlerinde Kızıl Çubuk’ta, bayraklarıyla hazırdı her biri. Aynı şekilde çevre iller ve Kars’ın diğer ilçelerinden sabah saat 05.00’ten itibaren taşımaya başladı otobüsler gençleri. Yürüyüş, programa göre 10.00’da başlayacaktı; gecikilmemeliydi. Sonra 10.30 diye değişti saati. Eyvallah dendi, herkes programını yeni zamanlamaya göre değiştirdi.
Tam bildirilen saatte, Kars Belediye Başkanı Murtaza Karaçanta ve başkan yardımcılarıyla çıktık Kızıl Çubuk’a.
Çoğunluk gençlerindi, ama orta yaşlı teyzeler, amcalar, küçücük çocuklarıyla gelenler, torunlarını getirenler; binlerce kişilik kocaman bir aile karşıladı bizi. Kur’an-ı Kerim, dualar, tekbirler... Hepsi tamam, Kars müftüsüne herkes canı gönülden iştirak etti.

Ama...

Bir, iki...

Bu ritüel  “geciken protokolden dolayı sabrı taşan halkı ’dini duyguları sömürmek’ yoluyla oyalama taktiği” halini alınca kalabalık haliyle isyan etti. Düşünün 12 yıldır AKP gibi, oyunun büyük bölümü dine tahvilli olan bir siyasi partiyi iktidara getiren vatandaş öyle çileden çıkmıştı ki ıslıkları bastırdı, tekbirleri!

Bu arada olan, hiçbir suçu günahı olmayan, Bakan Bey’ler(!) gecikince, elinde mikrofon kalabalıkla karşı karşıya kalan Müftü’ye oldu tabii.

Müftünün kızgın kitleyi yatıştırmaya çalışırkenki halini görünce üzüldüm üzülmesine ama insanlar da haklı. 7-8 yaşında çocuğuyla gelenler vardı. Yürüyüş başlasa ısınacaklar, ama  “Bakan Bey’ler” yüzünden eksi 6-7 derecede, oldukları yerde 1 saate yakın beklemek zorunda kalınca çocuklar donmaya, ağlamaya başladı. O anne, o baba, o dakikadan sonra tanır mı bakanı?

Keza hem TBMM Başkanı, hem de bakanlar yuhalanarak karşılandı.

Şehitlerin huzurunda sebep olduklarına bakın; yüzüm kızardı.

***

Belirteyim, AKP’li bakanlar bir gece önce, otelde verilen yemekte de aynısını yaptı.

Bu da skandal 3 diyelim:

Programda yemek için belirtilen saatte İl Valisi, Kaymakamlar, İl, İlçe Belediye Başkanları herkes otelde hazır vaziyetteydi; bekle ki Bakan Bey’ler gelsin... Yarım saat, 1 saat... Sonra hesaplamayı bıraktım ama insanlara kök saldıracak bir rötardan sonra oldu teşrifleri.

Bu sefer de yer krizi.

Otel personelinin; salon tıka basa dolunca, dışarıda kalan ve yan salona alınan bir ilçe belediye başkanına “bu saatte yemek veremeyiz”  dediğini kulaklarımla duydum!

AKP’li olmayana ne yemek, ne su, ne saygı!

Ben utandım.

***
Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nden gelmeyen otobüsler, sabah ayazında toplanma noktalarında mahsur kalan insanlar,  “Asım’ın nesli”  diye Türk gençliğini kendi tornalarından çıkmış gibi yapma gayreti, bir kere bile Enver Paşa demeden, bir kere bile Mustafa Kemal’i anmadan, bir kere bile Cumhuriyet’e şükran belirtmeden yapılan  “Yeni Türkiye” bezeli garabet protokol konuşmaları,  “meşaleli yürüyüş” ün başında kameralara poz verip, sonrasında yürümeye tenezzül etmeyen, varış noktasına makam araçlarıyla geçerek  “yürümüş gibi”  demeç patlatan zevat... Daha hangi birini anlatayım bilmem ki... Nihayetinde “dua şehri” , “beddua şehri”  olmak üzereydi; yatsınlar kalksınlar  “Allah’tan korkan”, şehitlerin ruhunu incitmekten korkan bu millete şükretsinler iktidar sahipleri!