Atam sen rahat uyu; izindeler!
Elbet dehana yetişmek onu geçmek isterdiler; lakin beceremeyince “yol haritanı” tatbik ettiler. Sen Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa ederken; yeni bir devlet, yeni bir toplum yaratırken; güruhlaştırılmış kitleleri yeniden milletleştirirken hangi yollardan geçtiysen, onlar da yeni bir devleti yeni bir toplum, milletleştirilmiş kitleleri güruha döndürürken aynı yollardan geçtiler, tek fark, tam tersi istikamete gittiler.
***
İlk iş “saltanatı” kaldırmıştın ya mesela...
Kuracağın devletin temelini, “Türk Milletini mütecavizlerden, bütün menfaatlerini mülevves bir tahtın, çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta görenlerden, idrakten mahrum, vicdandan mahrum bir takım insanlardan...” kurtararak atmıştın ya...
Onlar, emsalsiz bir toplum mühendisliği ile “çürümüş, çökmüş, idrak ve vicdandan mahrum, mütecaviz; ceberut” yani “yıkılası” bir “müesses nizam” algısı yarattılar. Adını “vesayet” koydular. Ve kurmayı planladıkları “yeni devlet”in temelini “vesayet” dedikleri “1923 Cumhuriyeti ve bütün kurumlarını” tasfiye ederek attılar!
Sen, saltanatın lağvına muhalefet edenleri “vatan haini” saymıştın.
Onlar, “Cumhuriyetin tasfiyesine” karşı çıkanları “darbeci”, “terörist” diye yaftalıyorlar.
***
Olmayan imparatorluğun “payitahtı” mı olurmuş; Sen, yeni devletin fiziki durumuna, stratejik hedeflerine uygun olarak, milli mücadelenin karargahı olan, merkezden idarenin en güvenli şekilde sağlanabileceği Ankara’yı “Başkent” ilan ettin.
Onlar, “mütarekenin kalbi”nde, “Neo-Osmanlı” hayaliyle saraylara, köşklere yerleştiler iyice; fiilen ülkeyi İstanbul’dan idare etmekteler.
***
Sen, TBMM’yi kurmana rağmen, Kurtuluş Savaşı verdiğin sırada bozgunculara gün doğmasın, henüz tesis edilen milli birlik ve bütünlüğümüz bozulmasın diye bekledin, bekledin; işin adını “zafer”den sonra ilan ettin:
Cumhuriyet!
Onlar, iktidara gelmelerine rağmen, “karanlık” geçmişlerinin gölgesi ürkütmesin, huylandırmasın, “uyandırmasın” diye kimseleri; beklediler, beklediler, “evde zor tuttukları yüzde 50”yi arkalarında olduğuna inandıkları ve arkalarında olmayan yüzde 50’yi sindirme olanaklarına sahip oldukları gün “Yeni Türkiye”in niteliğinin “ileri demokrasi” olduğunu söylediler.
***
Sen, hilafetin devletin karşısında siyasi bir güç olarak belirdiğini, başka bir rejimden yana olanların umutlarını yeşerttiğini gördüğün gün kaldırılmasına karar verdin. Dinin istismarını engelledin. Devlet hiçbir dini referans almayacaktı. İbadet herkesin kendi kutsal kitabına göre, onun dışındaki her türlü tasarruf ise “Anayasa”ya uygun olacaktı. Ümmetçilikten, milliyetçiliğe koştun dört nala.
Onlar, devletin içinde kendi elleriyle paralel devlet(ler) kurdular. Sırf dini değil, mezhebi ve hatta etnik kökenleri de referans aldılar. Milliyetçiliği ayaklar altına alıp, ümmetçiliğe dönüş yaptılar. İbadet hâlâ herkesin kutsal kitabına göre ama; onun dışındaki her şey “din” kılıfına sokup dayattıkları bağnazlıklarına, cehaletlerine, keyfiyetlerine, yozlaşmış zihniyetlerine göre...
***
Sen, iktidarın “milli irade”nin tezahürü olması için seçim sistemini değiştirmek, “çok partili” sisteme geçmek istedin.
Onlar, “milli irade”yi TBMM’nin dışında bırakmak için seçim sistemini değiştirmeye; siyaseti “tek adam”ın emrine sokmaya çalışıyorlar.
***
Sen, “Yunan serpuşu olan fesi giymek câiz olur da şapkayı giymek neden olmaz ve yine onlara, bütün millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve Yahudi hahamlarının kisve-i mahsûsası olan cübbeyi ne vakit, ne için ve nasıl giydiler?” dedin ve şapka, kılık-kıyafet kanunu çıkardın. Böylece kim senden, kim “Yunan”dan taraf anlayacaktın!
Onlar, “işgalci Yunan ordusu”na “bizim ordumuzdur” deyip Kuvayımilliyeciler hakkında idam fetvaları çıkaranlara “iade-i itibar” sağladılar; kim kendilerinden, kim senden yana anlamak için mesleki kıyafetlerin “semboller”le donatılmasına yol verdiler...
***
Adlar önemliydi; insanların sınıflandırılmasına, önyargılara, eşitsizliğe, ayrıcalığa zemin hazırlamamalıydı. Sen, milletin bütün bireylerini eşitlemek için ağaları, hacıları, mollaları efendileri, paşaları, hazretleri kaldırdın... Soyadlarında ırk, aşiret, millet, rütbe bildirilmesini yasakladın.
Onlar, milletin bütün bireyleri ayrılsın, ayrışsın, parçalamak kolaylaşsın diye etnik kökenine göre yeniden adlandırıyorlar, insanları ve yaşadıkları coğrafyayı!
Sen, kederde, sevinçte ve kıvançta birliğimizi pekiştirecek özel günleri bayram ilan ettin.
Onlar, birlikte ağlayıp, birlikte güldüğümüz ne kadar zaman-alan varsa yasakladılar; şehit cenazeleri, kurtuluş günleri, anmalar, 29 Ekim, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 23 Nisan...
***
Başta Şeyh Sait; isyanları çıkartmak ve büyütmek için “tekke ve zaviyelerde kendilerine Allah süsü vererek halkı kendilerine taptıran”ların kullanıldığını anlayınca, Sen, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz” dedin ve “bütün tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını” yasakladın.
Onlar, cami cemaatini dolandırdılar; “asrın yolsuzluğu” diye tarihe geçti.
***
Sen, “millet”in “kadın eli”yle dönüştürüleceğini gördün; karar alma ve uygulama mekanizmalarına entegre ettin.
Onlar, kadınlarla el ele vererek yaptıklarını gördüler; köprüyü geçene kadar beraber yürüdüler, sonra bedenlerini, giyimlerini, evliliklerini; en mahremlerini dillerine dolayarak itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
***
Sen, “İki türlü eğitim, bir ülkede iki türlü insan yetiştirir” anlayışıyla eğitimde birliği sağladın.
Onlar, çocukları dinine, mezhebine, etnik kimliğine, ana diline, cinsiyetine göre kırk parçaya ayıran, birbirini anlama, birbiriyle anlaşma, dolayısıyla bir arada yaşama şansı bulunmayan ayrı-gayrı nesiller yetiştiriyorlar.
Sen, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu ile milleti kavuşturan köprüleri dili, tarihi, kültürü inşa ettin.
Onlar, “Kürdoloji” enstitüleri kurarak var olmayan bir milleti var ederek var olan milleti yok etmeye çalışıyorlar; maksat canımızdan can, vatanımızdan vatan koparsınlar.
***
Sen, “tahribat değil imar”, “ormanlarını evladın gibi sev” dedin, “madenlerini kendin işlet” dedin, “hayvan cinslerini düzelt, çoğalt” dedin, “sanat” dedin...
Onlar, Gezi’yi yaktılar, Kuzey Ormanları’nı katlettiler, madenleri sattılar; dereleri, limanları, hayvanların genetiğini bozdular, üretimi sınırlandırdılar, tarım arazilerini peşkeş çektiler...
Sen, üretimi artırmak için “aşar vergisi”ni kaldırdın;
Onlar, hısım akraba ihya olsun diye “pırlanta”nınkini!
***
Sen, denizlerimizdeki egemenliğimizi tescillemek için Kabotaj Kanunu’nu çıkardın;
Onlar, Akdeniz’i işgal ettirmeyen, Karadeniz’i Amerikan menfaatlerine açmayan, milli gemimizi projelendiren kahraman denizcileri Silivri’ye, Hasdal’a, Mamak’a hapsettiler!
***
Sen, Türk’ün yeni bir devlet kurduğunu, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir, dili Türkçe’dir...” diyen bir Anayasa ile belgeledin.
Onlar, “Türk’üm” diyemeyenlerin “Yeni Türkiye”yi kurduğunu resmen ilan etmek için hazırladıkları “Yeni Anayasa” da; adını, dilini, kimliğini siliyorlar bu milletin! Haklarını çiğniyorlar!
***
Velhasıl...
Atam, sen rahat uyu!
Senin yaptıklarını yıkmak, seni silmek, emanetini bertaraf etmek ve kendi ideallerindeki “devlet”i kurmak, “toplum”u yaratmak için bile senin izindeler! İnkılaplarını “metodoloji” kitabı varsayıp, rehber edindiler.
Sonuç:
Kurduğun devletin nişanlarında bile yoksun artık!
Efendim?
Seni candan sevenler mi?
-Arada sırada uyuyakalıyorlar, ne sınır kaldı, ne kutsal, ne kırmızı çizgi ama sorarsan- Onlar hâlâ nöbetteler!
Seni anıyorlar... Andımızı okuyorlar... Rozetini takıyorlar... Adını dövme yaptırıyorlar... TT listesine sokuyorlar... Öyle yani, sor bir bak ne çok seviyorlar.
Ha bir de bekliyorlar!
Godot hiç gelmeyecek oysa.
(Not: 10 Kasım’da yayınlanmak üzere yazmıştım ama sayfanın fiziki koşulları elvermedi; bir gün gecikmeyle kabul etmeniz dileğiyle:)
TRT’nin 10 Kasım kutlaması!
10 Kasım 2013...
Saat 09.30...
Seveni sevmeyeni çoğu kanal Anıtkabir’den, Dolmabahçe’den, resmi törenlerden, gayriresmi gösterilerden canlı yayında; tahmin edin TRT-1 ekranında ne var o esnada?
“Denize Açılan Kapı” diye bir program; Türkmen kıyımına onay veren fetvalarıyla ünlü Ebussuud Efendi’nin kişiliğini konuşuyorlar!
Program bitti, bu sefer de yayına “Osmanlı Tokadı” adlı dizinin klibi girdi!
Tesadüf olabilir mi?
Yoksa Ata’sını anan, Ata’sına minnet duyan milyonlarca Türk’ün vergileriyle Türk’e, Atatürk’e hakaret mi?
TRT’nin bütçesinde payı olan bir vatandaş olarak aklımla, zekamla dalga geçmeyecek bir açıklama bekliyorum. Hakkım.