Ayağa fırlamış, işaret parmağı havada soruyor:
- Bir delil var mı?
Tekrar tekrar... Üzerine basa basa:
- Bir, 1, bir delil var mı?
2007’den beri hiç duymadıysam bin kere duydum bu cümleyi;
Aynı tonda, aynı isyanla, aynı  “adalet”  vurgusuyla:
- Bir delil var mı?
***
Yokmuş.
Geçtiğimiz günlerde,  “Bu bir soruşturma, bugün itibarıyla herhangi bir usulsüzlük yaşanmadığı halde ’hukuksuzluk’ diye bağırıp çağırmanın, saf tutmanın, cemaatin toplumda oluşturmaya çalıştığı algıya alet olmanın anlamı yok. Ama gerekçesi ne olursa olsun bu süreç hukuk dışına çıkarsa o gün ben de gocunmam, çıkar ’zulüm’ diye bağırım...”  yazmıştım.
Bugün o gün;
Zulüm!
- Şüpheli sıfatıyla gözaltına aldığınız kişiye atfettiğiniz suçları destekleyen bir tek delil ortaya koyamıyorsanız,
- Yandaş gazetelerdeki yorumların tekrarından başka bir tek kelime koyamıyorsanız gerekçenizin de, hükmünüzün de üzerine,
-  “Silahlı Terör Örgütü”  deyip  “aha da silah”  diyemiyorsanız mesela...
- Ve yine de  “karar”  deyip, gözünüzü kırpmadan kalemini kırabiliyorsanız bir insanın;
Evet tartışmasız  “zulüm” dür bunun adı.
***
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca haklı.
“Bugün bir delil gösteremeden bize bu kararı verenler, bir gün benim oturduğum yerde oturacaklar. Tarih buna şahit olacak...”  derken doğru söylüyor.
Nasıl dün Engin Alan’ı, Korkut Özarslan’ı, Bilgin Balanlı’yı, Mustafa Önsel’i, Levent Ersöz’ü, Müyesser Yıldız’ı, Soner Yalçın’ı, Mehmet Haberal’ı, Mustafa Balbay’ı, Tuncay Özkan’ı, Cemal Temizöz’ü, Fatih Hilmioğlu’nu; yüzlerce Türk subayını, aydınını yargısız infaz edenler bugün, dün onların oturduğu sandalyelerde, onlara reva görülen zulme maruz kalıyorsa, yarın da bugünün zalimleri yaşayacak aynısını. 
Faşizmin fıtratında var...
Ve yazık o gün de  “adalet”  olmayacak adı.