Elbette Gürcü olmak suç değil, olamaz da... Rengimizi ve milliyetimizi hiçbirimiz kendi irademizle seçmediğine göre, bunun bir eleştiri, aşağılama ve öteleme konusu yapılması ırkçılığın ta kendisidir...


Bu konuda ülkemizde iki tür hata yapılıyor... Kimisi Başbakan’ı Gürcü olmakla itham ederek, üstelik bunu milliyetçi hissiyatla yaparak, aslında millî birliğe zarar veriyor... Ülkemizdeki Gürcü kökenlileri ‘rahatsız olunacak etnik kimlik sahibi’ pozisyonuna sokarak, onları Türk kimliğinin ötesine savurduğunu fark edemiyor... Hatta yeni nesillerde Türkiye Gürcülüğünü Türk’ten ayıracak altyapı oluşumunu tahrik ettiğini düşünemiyor... Bu çerçevede kelle avına çıkmış sorumsuzluk, ülkedeki alt kimliklerde ‘farklılık’ duygusu oluşturduğunu, ‘etnik atomizasyon’ değirmenine su taşıdığını göremiyor... 

Çok basit bir soru soralım: Gürcülüğü suç kabul eden veya suç kabul etmese de siyasî rakibini Gürcülüğü üzerinden eleştiren bir anlayış, Ordu’nun, Sakarya’nın veya Artvin’in Gürcü kökenli bir köyüne gittiğinde hangi propagandayla, nasıl etkili olacak, siyaseti nasıl karşılık bulacak? Kırılgan bir zeminde dile vuran bu zontalık, dar bir çevreye sloganlarıyla ferahlama hissi verse bile, Cumhuriyet’in en başarılı projesinin altını oyduğunu fark edemiyor maalesef... Türkiye’de Türk milliyetçiliğinin bütünleştirici tarafından rahatsız olup, onu ‘etnik milliyetçilik’ sınıfına sokmak ve ‘Türk’ o onlarca etnik gruptan birisi olarak göstermek isteyenlerin işine gelen çark bu... 

Gelelim bu konuda ikinci büyük hataya veya faciaya... Zaten ikincisi olmasa şüphesiz birincisi de bu kadar tahrik olmayacak veya karşılık bulmayacaktı... Etki-tepki meselesi yani... Tayyip Erdoğan’ın ‘Türk’ kavramına mesafeli yaklaşımı ve bir Gürcistan ziyaretinde Gürcü kökenli olduğunu zikretmesi ve bu konudaki eleştirileri önceki akşama kadar hiçbir şekilde ciddiye almaması tartışmayı bu noktaya getirdi...

Kürtçü tehdit dolayısıyla yıllardır haklı biçimde millî bütünlüğünü koruma endişesine kapılan Türk milletinin bu konuda hassasiyet taşıması normaldi... Dolayısıyla ülkenin Başbakanının hiç gerek yokken etnik vurguya başvurması tabii ki bir reaksiyon doğuracaktı... Türkiye’nin ‘üniter kimlik’ten gittikçe uzaklaşıp, ‘dişine kan değmiş etnik topluluklar coğrafyası’na dönüştüğünü düşünen insanların sayısı ve tepkisi elbette artacaktı... Milliyetçilik ve Türklükle araya koyulan mesafe şüpheleri derinleştirecek, ayrıştırıldığını düşünen Türk’ün bir kısmında ‘kendinden olana sarılma’ ve ‘diğer’ine şüpheyle yaklaşma duygusunu kaşıyacaktı...  ‘Türk’ün herkesin ortak kimliği olmaktan çıkıp, ‘alt kimliklerden biri’ ne doğru sürüklenme çabası barizleştikçe zedelenen millî kimlik olacaktı...

Bugün tam da bunu yaşıyoruz... Bölgemiz mezhebî ve etnik ateş altında yanarken ve o alevler bizi yalamaya başlamışken, kendi millî kimliğimizi kendi ellerimizle parçalamamızın rasyonel izahı yok... Bir Başbakan düşünün, evet ‘bir millet’ten bahsediyordu zaman zaman... Belli ki, Başbakanın da zihin dünyasında ‘bir millet’ vardı... Ama zikretmediği için o milletin adını bilen yoktu... ‘Bu millet’ diyor, başka bir şey demiyordu... Dünyada işaret zamiriyle tanımlanan tek milletin Başbakanıydı... Şimdi seçimler öncesinde, muhtemele telaşla Türklüğü hatırlamak onlarca yıllık olumsuz birikimi ortadan kaldırır mı acaba?

İşte bu garabettir tepkiyi doğuran ve yanlış dile su veren... Alevî’yi mezhebini açıklamaya zorlayandan, Zaza’yı kendince ifşa edenden, kendi kimliğini ve milletini ‘bu’ diye tanımlamaktan çıkarmak, doğru yere oturtmak gerekiyor... 
Burada tehlikeli olan kendisinin Gürcü kökenli olup olmaması değil, Türk kavramına olan mesafesidir... Türk olarak bizler bu topraklarda yaşayan hiçbir alt kimliği, zorla kardeş yapmadık, o kardeşlerimizi köle ticaretiyle elde etmedik... Kimisi büyük savaşlardan ve kırımlardan kaçtı geldi, kimisi sürgünlerden... Hiç ayırmadık onları, hep kendimizden bildik...

Tekrar edelim, mesele Gürcülükte değil, Türk kavramının birleştiriciliğinden kaçmakta, onu ayrımcılığın karinesi zannetmekte... Şimdi televizyonlarda “Bana Gürcü diyorlar, afedersiniz Ermeni bile dediler” diye şikayetlenen Erdoğan bu noktaya nasıl gelindiğini, bu süreçte kimlerin parmak izi olduğunu iyi bilmiyor olamaz...
Ekilenler biçilirken yine de bize sorumluluk düşüyor... Çünkü alevlerin yaladığı bu vatan bizim...