Siyasette bakanlar ve bürokratlar için istifa önemli bir müessesedir; ancak dava adamları istifa etmezler. Bir Ülkücü için istifa, ancak davası adına daha sağlıklı bir netice alabilmek için atılmış stratejik bir adım olabilir.
     Özellikle taarruz altındaki dava adamları, bulundukları makamı bir mevzi olarak görürler. İstifayı ise bir tür kaçış addederler.
     Bu yüzden seçim sonuçlarını fırsat bilerek dışardan yapılan çağrıların bir karşılığı yoktur.
     Bununla birlikte dava adamları, zemberekle çalışan kurma robot da değildirler. Kimisi teşkilatçı, kimisi yönetici, kimisi siyaset, halkla ilişkiler ve iletişim uzmanı, kimisi de mütefekkirdir.
     Fikir adamı bir Ülkücüden istifa etmesini beklemek ise trollere rahmet okutacak bir garabettir.  
     Ülkücü bir fikir adamı, bir yazar, Alzheimer olabilir, bunayabilir, çıldırabilir, kafayı yiyebilir; ama istifa etmez.
     İçinde bulunduğumuz iletişim ve market çağında bir Ülkücü dava adamı, birkaç şekilde vurulabilir:
     1- Klasik usulle kurşun sıkılabilir: Buna bugün cesaret edebilecek fazla yiğit kalmamıştır.
     2- İtibarsızlaştırılabilir: Bunun için izleme, dinleme, aleyhte yayın ve propaganda taktikleri denenmiştir.
     3- İstifa ettirilebilir: İşte bu yol, bugünlerde düşmanlara cazip gelen ucuz yöntemlerdendir.
     MHP'den istifa eden bir Ülkücünün aidiyetinin zayıflayacağını, berber çalıştığı kadroları zan altında bırakacağını yani "mevziyi terk etmiş sayılacağını" bilenler bilir.
     Dolayısıyla Ülkücüler, giderek kirlenen siyasi mücadele ortamında şarjörünü kimin doldurduğu belli olmayan bu artistik silahtan uzak durmalı Ülkücü geleneğe ve adaba uygun davranmalıdır.
     Özellikle haber değeri olan, rakipler tarafından alkışlanan istifalar, kişiye ün ve itibar kazandırabilir; ancak dava için zarardır.
     Yorulan, yıpranan, sakatlanan, istikrarı ve mukavemeti bozulan her hangi bir Ülkücü, sessiz sedasız görevden affını isteyebilir. Nöbetini, aldığı makama şerefiyle teslim edebilir. Ancak bunu, çeşitli mesajlar içeren bir şova dönüştürmesinin davaya bir getirisi yoktur.
     Öyleyse: "önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben" diyen insanlardan öyle gösterişli istifalar beklenmemelidir.
     Milliyetçi Hareket Partisi, bir dava partisidir. İdeolojimizin siyasi armadasıdır. Esasen biz ne isek parti odur. Liderinden ilçe başkanlarına kadar tüm parti yöneticileri, parti mensuplarının, delegelerin aynasıdır.
     Aramızda harika insanlar, hikmet sahibi münevverler, 100 metreyi 10 saniyenin altında koşan sporcular, seçkin mühendisler ve mimarlar, yüksek IQ'lu Proflar, hatta Nobel ödüllü kimyacılar bulunabilir!
     Ancak teşkilat görevlilerinin her birinden hem sabahın üçünde afiş asmalarını, aynı sabah meclis grubunda konuşmalarını, hem de öğleden sonra şehit cenazesi kaldırıp, akşam da televizyona çıkmalarını bekleyemeyiz. Üstelik bunların hepsini de çok iyi yapmaları gerekirken…
     Ülkücülerin birbirlerinden farklı işleri, branşları, ihtisas ve sorumluluk alanları vardır.
     Camiamız, Devlet beyin bütün bilimsel ve akademik tavsiyelerine rağmen henüz Anayasa Hukukçusu ve Merkez Bankası Başkanı da yetiştirememektedir.
     Ayrıca, hem sokakta Komünist kovalayan hem de Exeter'de doktora yapan bir taş medreseliye ben rastlamadım.
     İşin kötüsü, bizde liderliğin kısa tanımı: "Eldeki zaman ve mekân ikilisiyle insan ve malzeme ikilisini en iyi şekilde koordine etmek"tir.
     Mesela ben bir Tarihçi yazarım. Öncelikle müktesebatımı davam için nasıl kullanacağıma ve bunu köşeme nasıl aktaracağıma bakarım. 
     23 Haziran 2012'den beri dergiler hariç, haftanın altı günü yazıyorum. Bu da benim 1025'inci köşe yazım…
     Yani MHP'nin AKP'yle, yandaş medyayla, PKK'yla ve nerendeyse dünyanın yarısıyla mücadele ettiği 24. Dönemde, daha tanıdık bir ölçüyle ben, "10 cilt kitap" yazmışım.
     Şimdi, "her şeyi zaten bildiği için" benim bir köşe yazımı dahi okuma zahmetine katlanmamış, ihtisası kendinden menkul "siyaset otoriteleri" bu tarafa doğru bakarak: "İstifa!" dediği zaman kusura bakmayın; üstüme alınmasam da üzülüyorum. Davam adına endişeleniyorum.
     Sahaya çıktığı zaman üç Prof, iki Anketçi bir kanal rejisi ve bir Alo Fatih'i üst üste koyup, zihin presiyle ütüleyecek kaç tane fikir terzisi yetiştirdiğinizi önce bana bildireceksiniz!
     Biz iğneyi ipliği bırakıp yüksüğü çıkarınca elbiseyi kimin biçeceği, sökükleri kimin dikeceği hakkında bana makul ve mantıklı bir fikir vereceksiniz. Ondan sonrası kolay!.. 
     En keskin istifa bile cehaletin ağız kokusunu kesmez!
     Siz bana sebze halinin yolunu gösterin yeter!.. Biz Ülkücüyüz…
     Bir minnetsiz limon sandığını, bin makama değişmeyiz!