Türk sineması, 50'li ve 60'lı yıllarda bugünkü TV, İnternet ve Gazeteler kadar izlenme kapasitesine sahipti. Bu yüzden ortaya çıkardığı karakterler ve senaryolar, hayal mahsulü olsa da topluma yeni modalar, duruşlar ve davranış şekilleriöğretecek kadar etkiliydi.

     Çoğumuz Kemalettin Tuğcu romanları ve Yeşilçam filmleriyle büyüdük.Genellikle de bunlardan etkilendik. Çünkü Televizyon yerine yazlık sinemanın izlendiği yıllarda hepimiz hayatı tanımaya çalışan çocuklardık. Elimizde ise bir mahallemiz vardı; bir de sinema…

     70'lerde savaş vardı. Türk sineması ise adeta bir çıplaklar kampına dönüşmüş ve işlevi değişmişti.

     80'lerde Televizyon ve Amerikan dizileri Yeşilçam'ın eğitim misyonunu yavaş yavaş ele geçirdi. 90'larda bizim entel sinemacılar bu emrivakiye karşı biraz direndiyse de ufukta çoktan yeni bir "temaşa makinesi" belirmişti; İnternet…

     2000'ler internetli yıllar oldu. 2010'larda ise sosyal medya, kolay iletişim ve akıllı telefonlar sayesinde kitlesel etkileşim yeni bir boyut kazandı.

Şimdi biz, emperyalist tezgâhlarda üretilen siyasi değişime direnirken farkında olmadan bu kültürel ve tekno-sosyal gelişime karşı da direnç gösteriyoruz.

     Ülkücü kişilik kalıbımız, kahramanlarımız ve ideal insan tiplerimiz, şehitler verdiğimiz kahramanlık yıllarında duruyor. Bundan asla gocunmuyoruz; ancak!..Artık Ülkücülüğün sadececesaret ve yiğitlik gerektiren birkahramanlık değil, medeni cesaret, siyasi mukavemet ve ameli istikrar gerektiren özel bir şahsiyet haline geldiğinigörmek zorundayız.

Bu yenidurum, tam olarakanlaşılabilmiş, acilbir ihtiyaç olarakalgılanabilmiş ve kitlesel boyuttaözümsenebilmiş değildir.

Bazı arkadaşlarımızın bu yeni rol ve statü ihtiyacıylakavga yıllarının ideal siyasi kimliğine sadakat arasında gelgitler yaşaması bundandır. Bu durum kuşaklar arasındaki ahengi de bozmaktadır.

     Gençler bizi mazur görsünler; konuyu açmak için biraz 60'lı yıllara gideceğim!

Yani Ediz Hun, mahallenin en kral delikanlısı olabilir. Ama bu durum, babadan kalma köşkü ipotek altındakigenç kızın,Fabrikatör Ali Bey'i tercihetmesine mani değildir.

Tamam biz, Ediz Hun'uz, Ayhan Işık'ız, Cüneyt Arkın'ız!..Yani "iyi adam"ız; delikanlıyız.

Satmamışız, satılmamışız. Yememiş, yedirmemişiz. Vatanı karşılıksız sevmişiz… Gerekirse buuğurda ölüme gitmiş; şehadet şerbetini içmişiz.Mamaklardan,  C-5'lerden geçmişiz; Taş Medreseden, Yusufiye'den gelmişiz. İyi de etmişiz...

Lakin acaba bir vatan savunması, sokak hâkimiyeti, okul düşürme ve icabında ihtilal için gerekli olan bu meziyetler,bugünkü siyasi zaferler için yeterli midir?

     Üstelik Yeşilçam'ın neredeyse bütün kötü adamları karşımızdayken… 

     Önce mahallenin % 51'ini senetle ipoteğebağlamış"Fabrikatör Ali bey"i,Kemerburgaz'daki depoyakapatacağız, sonra üstüne bir % 9 daha koyup Arap Celal'i Yedikuleburçlarından aşağı atacağız. Dipte ipler, kazıklar filan…

Bu aradaHüseyin Baradan yanımızda duruyor; ama bir yandan da "kızı, Kumkapı'dan sandala atmanın" hayaliyle bıyıklarını buruyor!..

     Daha durun!.. Olay bittikten hemen sonra 20 m Ford Taunusun tek atımlık sireniyle "vaaaaaaay"  diyerek gelen pembe yanaklı Komiser Ali amcanın, haklıyı haksızdan oracıkta ayırması veişi "şu sefil adammm!" diye söze başlayan "gaddar savcı Nurettin"ebırakmamasıgerekiyor!..

     Hâkimin de,her halükarda adaleti, tekfısıldaşmayla ortaya çıkaran Hulusi Kentmen olması…

Böyle bir delikanlılık ne yazık kiYeşilçam filmlerinde bile hiç yaşanmadı...Bana kalırsa delikanlının Yeşilçam'ı bile geridebırakan bu senaryoyuartık biraz değiştirmesi gerekiyor!

     Mesela köşkün üzerindeki ipoteği kaldırarak genç kızın iradesini rahatlatmak için Çanakkale'deki Muzaffer teğmen gibi geceden eliyle para yapmayı düşünebilmeli... 

     Yani mesela dar gelirlilere, "TOKİ Borçlarının faizlerinin silineceği" müjdesini verebilmeli... Ödemesi bitenlere de vergi iadesi gibi bir aylık geri ödeme takvimi vaat edebilmeli…

Delikanlının, % 51'in üzerindeki banka ipoteğini kaldırmadan fabrikatör Ali Bey'i mahalleden def etmesi zor görünüyor. Bunun için ciddi bir "Ekonomik Radikalizm" hamlesi gerekiyor.

     Arap Celal'e, pislik yapması ve bir daha yapmaması halinde olacaklar hakkında bilgi verebilir;orada da kalıcı güvenlik için bir"Sosyal Radikalizm"e başvurabiliriz.

Son on yıldaöylesine derine indi ki; sorunun artık mutlaka daha "kökten" elealınması gerekiyor.

     Milliyetçilik ve delikanlılık kökleri sever.O yüzden her ikisi de"milli radikalizme"mani değildir.