Ayrıca, mesela 19. Yüzyılın son çeyreğinde dünyada birbiriyle elçi teatisinde bulunan devlet sayısı 11'di. Osmanlı Devleti de bütün sorunlarına rağmen bunlardan biriydi.
Bu 11 devleti ABD hariç imparatorluk veya imparatorluk olmaya hevesli devletler olarak kabul edebiliriz.
Birbirinden farklı diller konuşan ve zamanın birinde kendince tarih yapmış bulunan veya kültürü, inancı, mezhebi sebebiyle ayrı bir etnik yapı oluşturan topluluklar, zamanla yaşadıkları imparatorlukların rakipleri tarafından millet haline getirilmeye başladılar.
Bu bir eylem, hareket, oluşum şeklinde gerçekleştiği için buna "uluslaşma" dediler. Biz de sanki böyle düşman zoruyla millet yapılmışız gibi bizdeki tercüme aydınların "Türk Ulusu" lakırdısı ve adeta Sırplar gibi "Ulusçuluk" taklidi yapmaları da bu tarihlerde yaşanan olaylara dayanır.
Mesela Osmanlı Devletinden ayrılan bütün ulusları ya İngiliz araştırmacılar, ya Fransız akademisi, ya içerdeki Amerikan kolejleri ya da Rus ajanları ayrı bir devlet kurma yönünde bilinçlendirmiştir.
Bizdeki hikâyenin bu kadar renkli olmasının sebebi, dünyada Hristiyan yöneten tek İslam Devletinin Osmanlı Devleti olmasıydı. Üstelik yönettiğimiz Hıristiyanlar öyle sonradan olma, papaz işi etnik gruplar değildi. Rumlar, Ermeniler, Süryaniler gibi Doğu kilisesinin antik aktörleri elimizdeydi.
Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar, Romenlerin ve Makedonların, Sanayi devrimini tamamlamamış olan Müslüman Türkler tarafından yönetilmesi, 1820'lerde bir bu işi halletmiş Slav ırkı için bir tür ayıptı.
Bir Osmanlı etnik grubu ayaklandırılmadan önce Avrupa'daki bilim çevrelerinde mesela bir Sırp merakı hâsıl oluyor, birkaç yıl içinde yüzlerce kitap, binlerce makale yazılıyordu.
1804'te Sırplar ayaklanıp bir Osmanlı Rus savaşına sebep olduktan sonra bu kez sıra Yunanlılara geliyor ve Avrupa'da bir Yunan mitolojisi merakı başlıyordu. Sonra da yıllar boyunca araştırmacılar, gezginler, enstitüler ve basın-yayın, hep birlikte "bağımsız Yunanistan" a çalışıyordu.
Aynı süreçleri, Romenlerde, Bulgarlarda, Hırvatlarda, Arnavutlarda ve Ermenilerde de yaşadık.
Dünyada biraz farklı olsa da İngiltere, Fransa'nın sömürgesindeki yamyamlara kimlik vermeye çalışıyor. Ayaklanırsa destek oluyor, aynısını İngiltere de Fransa'ya yapıyordu.
Hıristiyan mezhepleri bile emperyalist amaçlarla parsellenmişti. Amerikalılar ve İngilizler Protestanların, Fransızlar Katoliklerin, Ruslar da Ortodoksların hamisiydi.
Bu uluslaşma sarmalı yüz yıl kadar sürdü. Bu sırada Rus Yahudileri uyanıklık yapıp, milliyetçilik yerine enternasyonalizmi öne çıkararak ideolojik millet blokları kurmaya çalıştılar. Sosyalist devletler arasındaki bir dayanışma, İngiliz Uluslar topluluğunu veya Fransız sömürge imparatorluğunu dengeleyebilirdi.
Ayrıca eksilen ve sosyalist olan her Alman veya İtalyan, Rusya'nın çıkarlarına iki puan olarak yazılıyordu. Çünkü o, artık emperyalizme karşı doğal bir Rus müttefikiydi. Varşova paktı böyle kuruldu. Bu devlet sayısının 25'ten 200'e çıkma hikâyesi uzundur. Sadece dikkat çekmek istediğim bir husus var o da şu…
Fransız İhtilalinden sonra başlayan ve ABD'nin tek kutuplu dünya planı çerçevesinde bir kez daha ivmelenen "dünyanın küçük ulus devletlere bölünmesi" süreci artık yavaşlamış ve belki de sona ermiştir.
ABD'nin Yugoslavya'yı parçalaması, Polonya'yla başlayan Sovyet Paktını çökertme hamlesinin anlaşılır bir devamıydı. Her ne kadar Yugoslavya Varşova Paktının dışında kalmayı başarmışsa da 3. Dünya ülkelerinin liderliğine oynayan otoriter bir Slav ülkesiydi.
Bugün düşman devletlerin birbirini küçültmeye çalıştığı çağın, yüzyıl ilerisindeyiz. ABD'nin yutabileceği küçük lokmalar yaratmak üzere sosyalist ya da üniter devletleri bölme politikası da anlamını yitirmiştir. Çünkü günümüzde hedef ülkeler, borsa, finans kuruluşları, kredi puanı hakemleri, global şirketler ve ticari işbirliği anlaşmalarıyla uzaktan sömürülmektedir.
ABD'nin ve ona güç veren finans çevrelerinin yeni hedefi, açık pazar haline gelmiş ülkelerin huzurunu bozacak, halkın satın alma gücünü veya güvenliğini azaltacak sertlikten uzak yöneticilerin iş başında tutulmasıdır.
Hayvan eğer artık biftek olmaktan çıktı da patronun golf ayakkabısı olduysa, artık onu bölüp, parçalamaya gerek yoktur. Çünkü ayakkabı yutulmaz!..
Yarın Ortadoğu'yu Yeniden Okumak - II "Beko'cu Kürtler!"