Komedi dün sabah sekiz sularında başladı; fıkra gibi anlardı!
Hafta içi hemen her gün olduğu gibi uyandım, kahvemi yaptım, televizyonu ve bilgisayarı açtım; bir yandan gazete köşelerini tararken, bir yandan da göz ucuyla FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın aktardığı manşetleri takibe başladım.
Ekranda beliren yanarlı dönerli “Son dakika”yı, Küçükkaya’nın “şok” içindeki jest ve mimiklerini fark edince dikkat kesildim... İş adamları, onlar, bunlar, şunlar derken bombayı patlattı:
“İçişleri ve Ekonomi Bakanları’nın oğulları gözaltında!..”
“Dosyada üçüncü bir bakan çocuğunun daha adı var...”
“Zafer Çağlayan haberi bizden öğrendi; sabah programını iptal etti...”
Önünde cep telefonu, haber aralarında, konunun ilgilileri/yetkilileri ile birebir görüşüp, ne oluyorsa dakika dakika aktarıyordu Küçükkaya.
İddialar, “ileri” olmayan/olağan demokrasilerde hükümet düşürecek boyuttaydı;
Küçükkaya’nın verdiği haberleri, ben de sosyal medya hesabımdan kendi takipçilerime aktardım!
Aman Tanrım!
“İnternet siteleri haberi sizi referans göstererek veriyor” diyen geliyor;
“İstihbaratçı gibisiniz...”
“Hey maşallah...”
“Bu nasıl bir gazetecilik başarısı...”
Sair zamanda birer, ikişer artan takipçilerim; onar, yirmişer, otuzar çoğalıyor!
“Yok yahu...”
“Bir durun...”
“İzah edeyim...”
“Doğru zamanda doğru kanalı izlemek” ten başka bir “başarı(!)”m yok benim!
Neyse sosyal medya sakinledi derken bu sefer telefonlar:
- Nereden öğrendin?
- Televizyondaaaan!
***
Neden sonra “ana akım haber kanalları”nı dolaşmaya başlayınca anladım bu “yılın gazeteci” muamelesinin sebebini:
Saatler geçmiş hâlâ “Bir kamu bankasının genel müdürü...”, “Bazı bakanların birinci derecede yakınları...”, “Bazı üst düzey bürokratlar...”, “İstanbul’da bir ilçe belediye başkanı...” diye veriyorlardı haberleri!
En komiği CNNTürk muhabiriydi;
“Elimizde gözaltına alınanların isimleri var ama aktaramıyoruz! Halk Bankası... Pardon! Bir kamu bankasının...”
Anlı şanlı gazetelerin Ankara Temsilcileri, kurulmuşlar koltuklara;
“Biz... Şimdi... Şey yani sorumlu gazetecilik gereği...”
Ağız birliği etmişler gibi “henüz hiçbir şey belli değil” her birinin mazereti!
Pardon da;
Daha gözaltı haberlerini alır almaz yargısız infaz ettiğiniz gazeteciler, askerler, hukukçular, öğrenciler, akademisyenler hakkında ne “belli”ydi?
Darbe yapacaklardıııııı!
Cami bombalayacaklardıııııı!
Diye çarşaf çarşaf yayın yaparken ortada iddianame mi vardı, yargı kararı mı vardı; ne belliydi!
Bu “sorumlu gazeteci” arkadaşlar, Sabih Kanadoğlu, evinin basılacağını televizyondan öğrenirken neredeydi?
Yüzlerce kadın eşlerinin, çocuk, babalarının tutuklanacağını televizyondan öğrenirken neredeydiler?
Bizler mahkeme salonunda hükmün açıklanmasını beklerken, kimin kaç yıl ceza aldığını altyazı geçen kanallara neden atılamadı bu “ilke”, “sorumluluk”, “etik” nutukları?
Komutanların suçu, medya patronlarına verilecek “ihale”leri onay merciinde oturmamaları mıydı?
Gazetecilerin günahı; “reklam veren”, “sponsor”, “finansör” olmamak mıydı?
“Gezi”ci sanatçıların; kimi uyuşturucudan, kimi “hacker” suçlamasıyla, elleri kelepçeli halde getirilir-götürülürkenki görüntülerini döndürüp döndürüp yayınlarken, “kişilik hakları”nı niye kimse umursamadı?
Kimsenin “yargılanmalarını beklemeden suçlu ilan edin”, “linç edin” dediği yok; ama kabinenin en “işlevsel” üç bakanının birden çocukları, hem de çok ağır iddialarla gözaltına alınmışken bu, “haber” değilmiş gibi davranmak, bir de haber verenleri eleştirmek “penguen”liği de aşan; “devekuşluğu” na varan bir mesleki evrim değilse nedir acaba?
Neyse... Bu vesileyle İsmail Küçükkaya’yı, dün sabah zırvalamanın zirve yaptığı anlarda habercilikten ödün vermediği için özellikle kutluyorum.
Ha bir de o telefon trafiğinde, TBMM’nin en kıdemli olmasa da, bu işlerde en tecrübeli isimlerinden biriyle konuştum. İki öngörüsünü aktarayım:
1. Gül araya girer de taraflar uzlaşır diye bekleyenlere kötü haber; bu “operasyon” burada kalmaz, “çook derinleşir”.
2. Sıradaki “2 isim” şimdiden netleşti; AKP’den istifaların devamı gelir.